Neval Kavcar
Dünya dizaynında STK-kaset, medya yetmeyince virüs
devreye girdi. Hızla yayılan canavar Covid19’un hedef kitlesi yaşlılar ve otoimmün
rahatsızlığı olanlar. Hitler de öyle düşünüyordu. Topluma yararsız kesim.
İnsanlığa yön vermek istiyorsanız, onları
devlet, millet, din ve bilhassa kültüründen soyutlamalısınız. STK’nın foyası
ortaya çıkıp, uzaktan kumandalı siyasilerin hükmü kalmayınca, temizlik butonuna
basıldı.
Bilim, ilim, koskoca dev ilaç şirketleri şu
vakte kadar hastalıklara deva olmadı. Dünya tıbbı ilaç firmalarının reçetesi,
eczanelerde satış noktası durumunda. Verilen ilaçlar hastalığı geçirmeye değil,
kontrol altında tutmaya dönük.
İddiam odur ki Covid19 üretildi, hatta aşısı da elde hazır. Tıkanan
kapitalizmin önündeki taşları temizlemek için atılan virüs bombasına karşı
başlatılan savaşta, devletimiz canla başla mücadele ederken bizlere düşen “ama”
demeden savaşa katılmaktır. Nerde
üretilirse üretilsin, netice de can alıyor. İnsanlığı açlıkla tehdit ediyor.
Deniliyor ki “söz dinlemezseniz, kökünüzü kuruturuz.”
Sosyal
medyayı kaynak kabul etmiş, yedi düvelin kuklalarını idol olarak benimsemiş
yeni dünya düzeninin mankurtları ile tükenen kaynakları verimli hale getirme ve
internetle dünyayı yönetmeye talip olanlar sizce bu savaşı kazanacak mı? Dünya
nüfusunu yarıya indirme, kalanı ile yola devam etme projesine karşı birlikte
mücadele edersek biz kazanırız.
Kovid19’un biyolojik silah olduğuna dair elde
kanıt yok, deniliyor. Niçin? “Genetik yapısında insan eli ile yapılmış dizilim”
görülmemiş. Laboratuvarda üretilen virüsün illa ki gen yapısında oynanacak diye
bir durum yok ki. Üretilir, ara konak seçilir, değişimi ve aşısı da üretilir.
Netice de bu silahı yapanlar, fren mekanizmasını oluşturmadan kendilerini tehlikeye
atmaz.
Özetle,
sanal adımlarla ilerlediği varsayılan çağdaş Dünya düzeni çöktü.
Gerçeğe
döndük.
***
Tarihte Biyolojik Saldırılar (AFAD)
·
“Birçok
kaynakta 1346 yılında Kefe kuşatmasında Tatarların salgın oluşturmak için
vebadan ölmüş insan cesetlerini mancınıkla şehrin içine attıkları geçmektedir.
·
1756-1763
yılları arasında İngiltere ve Fransa arasında yapılan Yedi Yıl Savaşlarında
çiçek virüsünün kullanımıdır. İngilizler çiçek virüsü bulaştırılmış
battaniyeleri Kızılderililere dağıtarak bir salgın oluşturmuş ve bu şekilde
Kızılderili kabilelerinin İngiliz yerleşimcilere karşı mücadele etmelerini
engellemişlerdir. Bu metot Amerikan İç Savaşı’nda da kullanılmıştır. 1. Dünya
Savaşı’nda Almanlar müttefiklerinin at ve sığırlarına gizlice şarbon ve ruam
hastalıklarını bulaştırmıştır.
·
Japonya,
731. Birim adı verilen birimle Çin şehirlerine yaptığı biyolojik saldırılarla
tifo, kolera ve veba salgınları oluşturarak on binlerce insanın ölümüne sebep
olmuştur.
·
2.
Dünya savaşı sonrasında ABD’de biyolojik silah programı başlatmıştır. ABD
tarafından insanlara karşı kullanılmak üzere silaha dönüştürülmüş ilk ajan;
hayvanları da enfekte eden Brusella bakterisi olmuştur. Amerikan ordusu
tarafından silahlaştırılan ve stoklanan diğer ajanlar; antraks, botulizm,
tularemi, Q ateşi, stafilokokal enterotoksin B (SEB), Venezuella At Ensefaliti
olmuştur.
1975 Yılında yürürlüğe giren “Biyolojik Silah
üretmeme” anlaşmasına rağmen devletler vazgeçmemiştir.
Sovyetler
Birliği de bu anlaşmayı imzalamış olmasına rağmen şarbon ve çiçek virüsü gibi
ajanları üreterek ve stoklayarak geniş bir biyolojik silah programı yürütmeye
devam etmiştir. Programın eski başkan yardımcısı Rus ordusunun çiçek virüsü
taşıyan bombalar ve kıtalararası balistik füzeler ürettiğini bildirmiştir.
Biyoterörizm
günümüzde giderek büyüyen bir tehdittir. Bugün 17 ülkenin aktif olarak
yürüttüğü biyolojik silah programı olduğu düşünülmektedir. Bir saldırıyı
önceden tahmin etmek ve engellemek çok zordur.”