Mekanları cennet olsun
Neval Kavcar
Rauf
Denktaş rahmetli olduğunda ilk aklıma geliveren “KKTC ne olacak?” sorusuydu. Na’şının
yavru vatan toprağına gömülmesi ile rahatladım. Değerli
eşi Aydın hanımın vefatında ise hüzünlendim. Cefakâr, vefakâr eski topraklar
ağır ağır göçüyor. İkisine de Allah’tan rahmet diliyorum.
Aydın Hanım hatırasına, Dr.Yurdagül
Atun yazmış. Denktaşlar,
o kadar az kelime ile bu kadar güzel mi anlatılır?
***
Aydın
Hanım
Dr.
Yurdagül ATUN
“Anı
yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır” der Andre Gide…
Bana
göre röportajlar da öyle.
Hele
hele bu kişiler tarihin önemli dönemlerine tanıklık etmişlerse her ölümde biraz
daha eksildiğimizi, toplumsal hafızayı aktaracak neferlerin bizi terk etmesiyle
işimizin daha da zorlaşacağını düşünüyorum. Zira geçmişi anlatan olmayınca,
geleceğimizi kendi görüş ve istekleri doğrultusunda dizayn etmek isteyenlerin
işinin kolaylaştığı düşüncesindeyim.
İşte bu
yüzden tarihe tanıklık etmişlerin her kaybında içimi ölüm acısının yanı sıra
bir başka hüzün kaplıyor.
***
Aydın
hanımla, Rauf Denktaş’ın vefatından 7-8 ay sonra Yılan adasındaki evlerinde bir
röportaj gerçekleştirmiştik. Yılan adası dediysem öyle koca bir ada gelmezsin
gözünüzün evine. Karaoğlanoğlu semtinin denize yılan gibi uzanan kısmında yan
yana iki ev.
Hani öyle kimilerinin anlattığı gibi
hanları hamamları yoktu Denktaş çiftinin. Hiçbir zaman da zengin bir aile
olmadılar.
Ne
ganimetleri vardı, ne de devlet imkanlarını kendi aileleri için kullandılar. Benim bildiğim rahmetli Denktaş’larda
devlet memuru olan da yoktu. Oğulları Raif ve Serdar Denktaş seçilmişler
olarak Parlamentoya girdiler o kadar. KKTC’de Torunlardan tek bir kız devlet
memuru oldu.
Diğerleri
devlet memuru olup çantayla maaş almak yerine serbest iş yaptı, büyük
sıkıntılar çekti. Ki şayet Denktaş ailesi ganimet yiyen ve devlet imkanlarını
şahsi işlerinde kullanan bir aile olsaydı bugün rahmetli Raif Denktaş’ın oğlu
Can Denktaş hayatta olacaktı.
Neyse gelelim röportaja; Çok şey
anlattı o gün Aydın hanım.
Rauf
beyle tanışmalarından, çocuklarının vefatına kadar…
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nde yaptığı konuşmadan ötürü, Makarios hükümeti tarafından Ada’dan
uzaklaştırılma cezası verilen Denktaş’ın, 1964-1968 yıllarını Ankara’da
sürgünde geçirdiği yılları şöyle anlatmıştı Aydın hanım;
“Çok zor bir sürgün hayatı yaşadık. Çünkü paramız gelmiyordu. Çocukların
okul ihtiyaçları vardı. Komşularımız yardım ediyordu. Uçaklar çalışmadığı için
annemden babamdan da haber alamazdım. Yani yalnız bir hayatımız vardı. Kötü
günlerdi. Raif’in başına okulda ‘Niye
Kıbrıs’ı terk ettiniz’ diye karla dolu taş atarak başını yardılar. Camdan
bakarken çocuğu Nene Hatun yokuşunu çıkarken kanlar içinde gördüm. Yapılanlar
Raif’in çok zoruna gitmişti. ‘Kıbrıs’a dönelim’ diye tutturdu fakat Papaz
müsaade etmiyordu ki dönelim… Bir gün Rauf gizli yoldan adaya dönme kararı
aldı. Raif de babasıyla gitmek için ağladı, sızladı ama Rauf, ‘anneni ve
kardeşlerini sana emanet ediyorum’ diyerek avuttu kendisini. Nitekim Raif ikna
oldu. Rauf da adaya çıkar çıkmaz yakalandı. 13 gün tutuklu kaldı.”
Bir
özgürlük savaşçısı olan eşi Rauf Denktaş’la ilgili bir başka sırrı da şu
sözlerle açıklamıştı; “1974 Mutlu Barış Harekatı yapıldığı
zaman torun Rauf iki aylıktı. Rauf (Denktaş) silahında bir mermi saklamış. Eğer
esir düşseymiş, silahtaki o mermiyle torun Rauf’u vuracakmış Rumların eline
düşmesin diye…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder