Neval
Kavcar
Her şeyi
yazmak isterdim.
Bu da
benim karanlığım.
İlgimi
çeken psikolojik bir teoriyi paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde
Albayrak dalgalanıyor, İstiklal Marşı okunuyor diye “bağımsızız” diyebilir
miyiz? AB’nin bize tek taraflı dayatmaları madde madde önümüze serilirken, diğerlerine o maddeler dayatılmazken, ülkenin bölünmesine
yönelik taleplerine “yaptık-yapıyoruz” diye boyun büken siyasetçilerimiz,
meşhur aydınlarımız başta olmak üzere herkesin içi, rahat mı? Makamlarımız,
menfaatimiz, egomuz için susulması her insanın kendi karanlık yönü müdür?
Devlet,
insanlar ve onları güvenle geleceğe taşıyacak kurallar, kültür ve dilden
oluşur. Ülkeyi çeşitli etnisitelere bölecek söylemler zenginliğimiz diyen
siyasetçilere de soruyorum, “buna inanıyor musunuz?” Yoksa sizin karanlığınız da
o mudur?
Neyse
efendim, mevzu derin. Ülkenin tüm
bileşenlerinin akordu bozuk şekilde her kafadan ses çıkardığı bu dönemde
sürekli başkalarını iğnelerken kendilerine niye çuvaldız sokmadıklarını merak
ediyorum. Sadece dostsun diye yanındakinin koyu karanlığını görmüyor musunuz,
görmek mi istemiyorsunuz? Niye? Şüphe etmeden doğru bulunur mu?
“Benim
FETÖ’cüm, benim kozmik oda bilir kişim, benim masonum, benim Sorosçum,..
iyidir” diyerek nereye varılabilir? “İyidir” mecazi. Üzerine yedi düvelin
gölgesi vurmuş muhteremleri ayıklamadan, düze çıkabilir miyiz? Yılanın alacası
dışta, insanın ki içteymiş. Yani insanın karanlık noktasıdır o sakladıkları,
savundukları.
Gölge
teorisinde de bundan yola çıkılmış. Teori İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav
Jung’a ait. Analitik psikolojinin kurucusu. Derinlemesine tanımıyorum, belki
can sıkıcı söylemleri de vardır, teorisi ilgimi çekti. Kişinin başına gelen
kötü olayların, kişiyi uyandıran dostları olarak tanımlamış meselâ.
Bizde
“bir musibet, bin nasihatten iyidir” denir, onun gibi. Musibetin bize doğru
yolu göstermesi beklenir. Musibet başa geldiğinde, yanında sandıkların ne
yapıyordu, biliyor musun? Bilmiyorsan ya da onlara göz yumuyorsan gereken dersi
almamışsın demektir.
Jung
mesela “gölgelerimizin karanlık tarafımızı simgelediğini” belirtmiş. Yani,
kendisini en dindar, davayı en savunan, en en en…olarak tanıtmaya çalışan
insanların dahi koyu gölgesinde, hatalar olabilir anlamı çıkıyor bundan.
Yine
bizde “kusursuz kul olmaz” denmesi gibi. Akıllar satılığa çıkarılmış, herkes
kendi aklını almış, gibi. Bir çok insan “akıl akıldan üstündür”ü kabul etmez.
Egoları engel olur.
“Analizler
yapılıp, gidilen yolla varılacak noktanın yanlış olacağını söyleyene”, “senin
düşüncen o, menfaatçi, davasını küçük bir menfaate değişti” suçlamasıyla
saldırıp, kendisine yapılan minnak bir eleştiriyi kabullenmeyen, iç
karanlığından habersiz insanlara gelsin “gölge teorisi.”
Zaafını,
egosunu kendi karanlığını saklar insanlar. Üzerini örter. İşte Jung der ki
“gölgeyi bastırmak çare değildir, aynı baş ağrısında başımızı kesmenin çare
olmayacağı” gibi. FETÖ ile mücadele yapılırken, kendi koyu karanlıklarını,
izleri bir kenara bırakıp başkalarını “kendi FETÖ’cülerinizi niye
koruyorsunuz?” suçlaması gibi.
Egolar
kişinin kendisi ya da yanındaki insanlara ait eleştiriyi kabul etmiyorsa düşülen karanlığa projektör tutulduğunda, servis dışı kalabilir o insan-lar.
Yine
Jung “Başkalarında bizi rahatsız eden her unsur kendimizi anlamamıza yardım
eder” demiş. Jung’un gölge teorisini kendilerine uzak bulanlara Kur'an diyeyim.
“Nefis kötülükle doludur.”
“Farzet
ki, yazdıklarımı anlayabildin. Ya anlayamadıkların? Ya yazıp da sildiklerim? Ya
yazamadıklarım?” Mevlana
24 Kasım 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder